Ultragariban
Adıyaman'da bir arkadaşım var. Kendisini sadece bir defa gördüm. İstanbul'a, Yeni Şafak'a geldi. Sohbet ettik.Arkadaşlığımız, doğal süreçlerle oluşmadı. Bir gün, bir okuyucu gibi, aradı beni. Sonra...
Adıyaman'da bir arkadaşım var. Kendisini sadece bir defa gördüm. İstanbul'a, Yeni Şafak'a geldi. Sohbet ettik.
Arkadaşlığımız, doğal süreçlerle oluşmadı. Bir gün, bir okuyucu gibi, aradı beni. Sonra yine aradı.
Aradı, aradı, aradı...
Herhalde 10 seneyi geçmiştir. Geçmiştir ne demek, 15 yıl oldu.
15 yıldır, beni bütün arkadaşlarımdan daha çok arıyor.
Öyle de vefakar.
Arjantin'deyim. Zırrr telefon.
“Yusuf Abi selamün aleyküm.”
Veya Çin'de veya İspanya'da. Aklınıza neresi gelirse. Erzurum, Samsun, Diyarbakır. Mutlaka en çok İstanbul.
“Yusuf Abi selamün aleyküm.”
Onun da adı Yusuf.
Hadi soyadıyla yazayım: Yusuf Akdeniz.
Allah'ın bir garip kulu.
Elbet, hepimiz Allah'ın garip kullarıyız. En mütekebbirlerimiz dahil. Mütekebbirler, gariban olduklarından haberdar değildirler. Yusuf Akdeniz, garibanlığının farkında.
Ne derdi kulakları çınlasın Ömer Özbay?
Ultragariban.
Yusuf, tanıştığımızda bekar ve işsizdi. Babası TPAO'da çalışıyordu.
Babasını emekli ettiler.
Yusuf TPAO'da resepsiyon görevlisi olarak işe girdi. Taşeron işçisiydi. Maaşı 5-6 yüz liraydı.
Derken evlendi. Şimdi iki çocuğu var. Hatta biri okula gidiyor.
Bakın, ben bu yazıyı yazarken iki tane mesaj geldi Yusuf'tan. Birini aktarayım, imlasıyla beraber:
“Abi Ahmet Albayrağa söyler misin (misin'i ayrı yazmış, helal olsun)Doğu Güneydoğuya Yeni Şafak Gazetesi Ulaştırılmalı Köylere MEZRALARA abi Sağlam bilgi gelecek için Seferberlik.”