Zarrab davası TV dizisi gibi
New York’ta açılan dava, “ekonomik suç davası” olarak başladı. Ancak başta sanık olan Reza Zarrab’ın “itirafçı” haline gelip, tanık yapılmasıyla içinde tecavüzden fuhuşa...
New York’ta açılan dava, “ekonomik suç davası” olarak başladı.
Ancak başta sanık olan Reza Zarrab’ın “itirafçı” haline gelip, tanık yapılmasıyla içinde tecavüzden fuhuşa ve uyuşturucuya, rüşvetten şantaja, hatta CIA’ya kadar her şeyi içeren, “gerçek hayatta bu kadar da olmaz” denilen uzun soluklu dizi filmlere dönüştü.
Bu kadarını hep Brezilya dizilerinde görürdük. Ancak ne yazık ki “Zarrab dizisi” Türkiye’de geçiyor. İşin kötüsü, kurgu da değil gerçek olaylara dayanıyor.
Mahkemede Reza Zarrab’ın yatları, katları, alıp otel yapmak istediği “kupon” bina konuşuldu. Hatta iş, Zarrab’ın üst üste konulmuş boyunu geçen dolar desteleriyle fotoğraflarının “kanıt” olarak sunulmasına kadar vardı.
Zarrab, Türk hükümet yetkililerine ve Halkbank Genel Müdürü’ne “ne kadar rüşvet verdiğini” uzun uzun, ayrıntılarıyla anlattı.
ABD yaptırımlarını delip, İran parasını kaçırmak için o kadar kapsamlı bir dolandırıcılık ağı kurmuş ki, kimse anlamadı. O da kalkıp, bir değil iki şema çizerek, dolandırıcılığı nasıl yaptığını anlattı.
Sadece Türkiye değil bir ara Hindistan da dahil olmuş bu dolandırıcılığa…
Çin’i de katmak istemişler, hatta Zarrab o meşhur “o… ile memurun bahşişini önceden vereceksin” lafını Çin’deki sistemi kurmak için Çinli banka memurlarına rüşvet verilmesi için kurmuş. Ama Çin de, diğer ülkeler de, işin içinde ABD’den yasaklı İran parası olduğunu anlayınca, kısa sürede caymışlar. Zarrab’a yine rüşvetle işini yürüttüğü Halkbank kalmış.
İKİ TUTUKLAMA, BİRİ TÜRKİYE, DİĞERİ AMERİKA’DA
“Reza dizisinde” iki de tutuklama var:
Zarrab, CIA’yı bile kıskandırıp, CIA Başkan Yardımcısı’nı New York’taki mahkemede “tanık” haline getiren dolandırıcılık sistemi nedeniyle önce Aralık 2013’te Türkiye’de, ardından da Mart 2016’da ABD’de tutuklandı.
Türkiye’de hapisten çıkmasını “kısmen rüşvet verdim, çıktım” diye anlattı New York’taki mahkemede…
ABD’de hapisten çıkmak için ise “itirafçılık” imdadına koşmuş durumda…
Ama kesinlikle “itirafçılık” işini iyi yapıyor. 7 gün boyunca New York’taki mahkemede savcılıkla birlikte bir oyun planı içinde, heybesinde ne var, ne yoksa döküverdi.
O kadar “sistemli” itiraf etti ki, bir ara savunma tarafı savcılık için bu “itiraf sistemini” savcının değil bizzat Zarrab’ın kurduğunu bile ima etti. Hakan Atilla’nın avukatı Cathy Fleming, Zarrab’ın hazırladığı Excell tablolarına dikkat çekti. Hayatında ilk kez “utanmış” olacak ki, -ya da belki savcılıktan tembihli olduğundan- Zarrab “O tabloları ben kendim için hazırladım. Ama her şeyi savcılığa teslim etmek durumundaydım, verdim” demek zorunda kaldı.
Rüşvet kısımlarını zaten bir hafta boyunca yazdık çizdik. Zarrab’ın anlattıkları, rüşvetin büyüğünü Zafer Çağlayan’ın aldığını gösteriyor: milyonlarca dolar, euro, TL. Üstüne bir de saatler -bizim sandığımızın aksine bir değil birkaç kol saati, hepsi yüzbinlerce TL’lik-. Bir piyano bile var, kuyruklusundan.
Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan 2 milyon euro almış. İçişleri eski Bakanı Muammer Güler’in adı çok geçti ama davayla ilgili olarak Zarrab’ın aldığını söylediği tek rüşvet Çin’e referans mektubu için 100 bin dolar. Gerisi gelmedi.
Egemen Bağış’ın adı ise davanın en başında geçti, Zarrab rüşvetten bahsetmedi. Ama Atilla’nın avukatları durur mu… Ortaköy’deki AB Bakanlığı ofisine 500 bin dolar gönderilmesi tapesini dinletiverdiler.